Yayla Kültürü

Rivayete göre Lokman Hekim ile Hazreti Hızır (a.s.), birlikte köyleri, ovaları dolaşırlarmış. Bir gün bir köye uğramışlar.

Hamit KİRAZ'ın Kaleminden…

Geçen hafta yaylaların korunması ve buralarda üretimin yeniden canlandırılması gerektiğini yazmıştım.

Bu yazımda ise, bildiğim kadarıyla geçmişteki yayla geleneklerine. Bir efsaneyle başlamak istiyorum.

Rivayete göre Lokman Hekim ile Hazreti Hızır (a.s.), birlikte köyleri, ovaları dolaşırlarmış. Bir gün bir köye uğramışlar. Bakmışlar ki köylüler arasında tarla sınırı yok. Ekinler ortak, herkes dilediğince ekip biçiyor. Sürüleri de ortak; isteyen geliyor, ihtiyacı kadar sütünü sağlıyor, gidiyor. Aşlar, işler hep birlikte görülüyor.

Lokman Hekim köylülere diyor ki:' Ben Lokman Hekim'im. Bir derdiniz, hastalığınız varsa bir merhem, bir ilaç verelim. Hızır da varsa bir müşkülünüz, bir sıkıntınız, ona da dua etsin.'
Köylüler cevap veriyor:' Bizim tek bir yaramız var, o da Kerbela yarasıdır.'

Hızır Aleyhisselam da şöyle der' Haydi gidelim. Tarlasında sınır olmayan, sürüsünde ayrılık olmayan, yarası da Kerbela olan bu insanlar ne derde düşer, ne de müşkül içinde kalır.' Bu efsaneyi aktardıktan sonra Anadolu'nun birçok yerinde olduğu gibi bizim oralarda yaşanan yayla kültürüne gelelim.

Eskiden ilkbaharda yaylaya göç edilirdi. Her köyün birden fazla yaylası olurdu. Yaylaya gidildiğinde, 'hayvanı olmayan ya da yaylaya çıkamayacak durumda olan bir komşu varsa, her aile birer koyun-keçi verirdi ki o da yaylaya gelebilsin, köyde yalnız kalmasın, kışlık erzağını toplayabilsin'.
Çobanı olmayanların hayvanları da sürüye katılır, kimse mağdur edilmezdi. Fakirine de yardım edilir, incitilmeden sahip çıkılırdı.

Yaylaya yerleşildiğinde karşılıklı ova, ziyaretler yapılır, civardaki yaylalardan gelenlerle yemekler paylaşılır, kuzular kesilir, ikramlarda bulunulurdu. Arada bir sorun varsa oturulur, konuşulur, çözülürdü.'Yaylalarda misafir eksilmezdi'

Yayla ovalarında, ihtiyaç sahibi insanlar dolaşırdı. Oğlak, kuzu toplayıp birkaç yıl baktı'mı onun da sürüsü olurdu, Başka köylerden gelenler yağ, peynir, yün toplarlardı; yaylacılar da gönülden verirdi.
şıklar ise ellerinde bağlamalarıyla çadırları gezer, türkü söyler; yaylacılar da onlara yağ, peynir toplayıp verdiler.

Yaylalar sadece hayvancılığın değil, aynı zamanda paylaşmanın, dayanışmanın ve insan için bir yaşam meknıydı…

Bakmadan Geçme