Babam
Babamın söylediklerini ve anılarını not alsaydım bugün kitaplara sığmazdı.
Babam Rumi hesaba göre 1332 yılında Haçova köyünde doğmuş. Babası Mahmut annesi Bassey lakabı Abki (Abo) Mahmut Hasan derlerdi. Küçük yaşlarda Dedem Malatya'ya getirmiş bir hayır sever tanıdığı bir ağanın yanına vermiş, mektepte okusun diye. Medresede 8 yıl eski yazıyı beraberinde Türkçeyi okumuş. Okumayı yazmayı öğrenmiş kendini iyi yetiştirmiş.
Köye döndüğünde fakülteyi bitirmiş bir genç gibi o döneme göre tahsilli, bilgili güzelde bir el yazısı vardı. Köyde okuma yazmayı bilen birisi olarak, ne de olsa kent kültürünüde almış, türkçesi düzgün, zeki, hazır cevap biriydi. Köye gelen devlet erkanından, amiri, memuru, jandarmasını okuma yazma bildiği için sorunları çözümünde yardımcı olup rehberlik yapıyormuş. Köyde danışman gibi bildiklerini söylüyor, daha askere gitmeden okuma yazma bildiği için köyde muhtarların yanında birinci aza seçerler di ki muhtara yardımcı olsun.
Bu arada köye muallim getirirler, parasını köylü verip isteyen çocuklara eski yazıyı Kur'an-ı öğretsinler ki, inançlarına göre köyde bir dini hizmet olursa yerine getirsinler diye, iyi yetişmeleri içinde, babamı örnek gösterirlermiş.
Babam eskilere takılmadan bizim ilkokul çağlarında evde arapça ve dini kitaplarını okumaya razı gelmezdi. Dersinize bakın kitaplarınızı okuyun derdi. Hep ileriyi gören; bir anısı da hep derdi ben askerde terhis olunca bir kitap aldım. Benim bölük komutanım gördü.
-"Abuzer'im bu ne kitabı?"
-"Dedim ki Kerbela Vakası"
-"Kaç lira verdin"
- "İki buçuk".
-"Vah vah parada verdin, nedesin oğlum senin vakan sana yeter" demiş.
Tabi babam fırsat buldukça hayatı boyunca kitap okurdu.
Hep doğruyu dürüstlüğü bize öğretirdi. Dağda orman içinde yetişen alıç, yabani armudu (Ahlat), kuru odunu bile toplamamızı istemezdi. Sahipsiz de olsa dışarıdan bir şeyi alma alışkanlığı olmasın diye düşünmüştür.
Bize diyordu "söylemeden sormadan birinin iğnesini alırsanız yerine bin tane iğneniz gider." Yine uygunsuz olumsuz giden bir şey olsaydı derdi, "el böyle der şöyle der" çok söylerdi. Bu da toplumun birbirine olan saygısından utanmasından geliyordu.
Babamın yanında kimseyi kötüleyemezdin "müsaade etmezdi"Herkese iyi derdi birisi birinin hakkında olumsuz yalan yanlış konuşsaydı, yok derdi "Hasan'ım iyidir bilmemiştir, yoksa yanlış yapmaz" derdi,
Yine bir anısıda bizim oralarda en büyük beddua; Seni Allah'a, İmam Hüseyin'e, Celal Appas'a teslim ettim, derlerdi.
Neyse komşular bir itilafta birbirine kızarak; "Hayde get seni Celal Appas'a teslim etim" demiş. O da gelip babama demiş ki
-Komşu bana bedua etti.
-Ne dedi?
-Sizi Celal Appas'a teslim etim. demiş, Babam demişki
-İnsan buna üzülür mü, sizi iyi birine teslim etmiş, ya şeytana temsil etseydi....
Kimseyi incitmez herkesi hoş görürdü. Babamın olduğu yerde kimse dövüşmezdi. Olayları büyütmez, sulh ederdi. Kötülüğü önlerdi.
Köyde derlerdi, "Abo dayının olduğu yerde kavga dövüş olmaz"
İnsanları önemserdi, herkesi bize iyi tanıtırdı amca, dayı, kardeş yenge bibi gibi görmemizi sağlardı. Bizler büyüyene kadar köyde herkesi öz amcamız daýımız olarak bilirdik. Halen köylümüze ve topluma karşı olan saygımız ve sevgimiz babamızın öğütünden geldiğini düşünüyorum.
Hamit KİRAZ - 19.10.2022
Güzel bir öğüt Başkanım çok güzel bir yazı olmuş ders niteliğinde devamı gelir rahmetli abo dayının ögutlerinin emeğine sağlık