Mısırlı Alimler METİD Konuğu Olarak Malatyalılarla Buluştular

METİD Mısırlı Dünya Alimleri Birliği Üyeleri METİD başkanı İsa Babacan, Muhammed Ebubekir, Muhammed avf Malatyalılarla buluşarak önemli bir sohbeti gerçekleştirdiler.

          Mezapotamya Engel Tanımayan İnsanlar Derneği METİD Mısırlı Dünya Alimleri Birliği Üyeleri METİD başkanı İsa Babacan, Muhammed Ebubekir, Muhammed avf Malatyalılarla buluşarak önemli bir sohbeti gerçekleştirdiler.

        Yoğun Katılımın olduğu etkinliğe METİD Malatya Şubesi ev sahipliğinde Sivas caddesinde gerçekleştirilirken konuşmacı olarakta Dünya Alimleri Birliği Üyeleri METİD başkanı İsa Babacan, Muhammed Ebubekir, Muhammed avf” Mescidi Aksa ve Kudüs konulu sohbetiyle dinleyicilerden tam not aldı.

         Birkaç ana başlıkta gerçekleştirilen sohbette önemli bilgiler paylaşılırken: Dünya İslam Âlimleri Gözünden Gazze Ve Çanakkale

GAZZE’DEKİ DİRENİŞ ÇANAKKALE MÜCADELESİ GİBİ MİDİR?

           Doğrusu Osmanlı tarihi, her toplumu onurlandıracak ve değerini artıracak pek çok savaşla doludur. Türk halkı, mücadeleci, direnişçi ve Cihad eden bir halk olarak bilinir. Kahramanlık hikâyelerinin bolca bulunduğu bir millettir. Çanakkale Savaşı da, Türk halkının vatanını, topraklarını savunmasının pek çok örneğinden yalnızca biridir.

          Bugün Gazze halkı da topraklarını savunurken aslında Türkiye’deki kardeşlerini, yani Çanakkale’de vatanını savunan Türk halkını örnek alıyor. Gerçekten de durum pek çok açıdan benziyor. İlginç olan şu ki, düşmanlar da aynı düşmanlar: O dönemde Çanakkale’de Türklerle savaşan İngilizler, Fransızlar ve Batı, bugün aynı şekilde Gazze’de Filistinlilerle savaşıyor.

          Bu meselede güzel olan bir diğer nokta ise, Çanakkale’de Kürtlerin, Arapların ve Türklerin, yani tüm İslam ümmetinin birlikte savaşmış olması. Şimdi de Gazze’de aynı şeyi görüyoruz: Türkler Gazze’de, Araplar Gazze’de, Afrikalılar Gazze’de... Ümmet yeniden birleşmiş durumda.

           Dolayısıyla gerçekten de Gazze savaşı, pek çok bakımdan Çanakkale savaşına benziyor: yapılan fedakârlıkların büyüklüğü bakımından. Çanakkale’de 250.000 adam vatan savunması için canını feda etti. Bu çok büyük bir fedakârlık. O zamanki nüfus oranına göre bu rakam, günümüzde yaklaşık 4,5 milyon insana denk gelir.

           Aynı şekilde bugün Gazze halkı da sivilleriyle, halkıyla çok büyük bedeller ödüyor. Şu an yaralıların ve şehitlerin toplam sayısı 100.000’i, hatta 150.000’i geçmiş durumda. Küçücük Gazze şehri için bu korkunç bir rakam. Bu da Çanakkale ile Gazze arasındaki fedakârlık benzerliğini açıkça gösteriyor.

BOYKOT HUSUSUNDA İSLAM ÂLİMLERİ NELER DÜŞÜNÜYOR? BOYKOTUN FIKHİ HÜKMÜ NEDİR?

         Boykot, her şeyden önce bir insanî zaruret olup, göz ardı edilemez bir gerçektir. Bu mesele, şer’î (dini) bir yükümlülük olmadan önce insanlığın gereğidir. Akıl sahibi hiçbir kimse, kardeşlerimizi öldüren zalimleri destekleyenlerle, onların ekonomilerini ayakta tutanlarla normal şekilde ilişki kuramaz.

          Bu zalimleri silah, mühimmat, medya desteği ile destekleyen sermaye sahipleri, şirket sahipleri bazen onlara yiyecek ve giyecek bile göndermektedirler. Bu durum insanî ve fıtrî (yaratılış gereği) mantıkla asla bağdaşmaz.

       Kaldı ki işin şer’î yönü, yani boykotun dinî boyutu da vardır. Bu Kur’ân-ı Kerîm âyetlerine ve rivayet edilen hadis-i şeriflere dayalı olarak meşrudur (caizdir). Boykot, Müslümanların kardeşlerine karşı sahip olması gereken en hafif silahlardan biridir. Bu, Müslümanların gücü yettiği ölçüde yapabilecekleri amellerden biridir.

        Kardeşlerinin yanında savaşmaya gitmeseler bile, onları desteklemek için yapabilecekleri şeylerden biridir. Dolayısıyla boykot bir vecibedir (dini bir yükümlülüktür). Ancak bu mesele maslahat (fayda), mefsedet (zarar) ve zaruret çerçevesinde değerlendirilir.

        Müslüman için maslahat, kardeşlerini öldüren düşmanların ürünlerini satın almamak, onları desteklememektir. Bu bir şer’î görevdir. Nitekim geçmiş on yıllarda pek çok âlim boykot meselesine dair delilleri ortaya koymuş, bu konuyu şer’î olarak temellendirmiştir.

           Elhamdülillah bugün İslam ümmeti ve İslam toplumlarında boykotun gerekliliği hakkında büyük bir bilinç oluşmuştur. Hatta öyle ki, bazı gayrimüslimler bile artık Siyonist rejimi destekleyen ürünleri, bazı üniversiteleri boykot etmektedir.

         Müslümanlar da Allah’a hamdolsun, bugün bir bilinç düzeyine ulaşmış, öyle ki bazı şirketler, kurumlar veya mağazalar ekonomik açıdan zarar gördükleri için kapılarını kapatmak zorunda kalmışlardır.

       Bunun örneklerini başka yerlerde de görüyoruz. Örneğin Hindistan bağımsızlığını kazanırken bu mücadelede İngiliz ürünlerini boykot etmek de önemli bir parça olmuştur.

İSLAM DÜNYASI TÜRK HALKININ GAZZE’YE YARDIMLARI HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYOR?

            Türkiye, İslam âlemi tarafından Filistin halkını destekleme konusunda bir anne ve güzel bir örnek olarak görülmektedir. Elhamdülillah, 7 Ekim’den itibaren ve hatta 7 Ekim’den önce de Türklerin Gazze’deki kardeşlerine yardım etme konusunda büyük bir payı olmuştur. Gazze içinde, 7 Ekim savaşı öncesinde bile faaliyet gösteren pek çok Türk kuruluşu bulunmaktadır. 7 Ekim’den sonra ise Türk halkı Gazze’yi ve Gazze’deki mücahitleri destekleme hususunda gerçekten asil madenini (karakterini) ortaya koymuştur.

             Türk halkı, Filistin halkını destekleme noktasında Türkiye’yi Allah’ın izniyle ilk veya öncü ülkelerden biri yapmıştır. Bu durum Gazze’deki tüm halka ve bütün İslam dünyasına ulaşmıştır. İslam âlemi bugün Türkiye’yi hem siyasi düzeyde hem insani düzeyde Filistin’e destek veren bir ülke olarak görmekte; ayrıca Türk halkı büyük gösteriler düzenleyerek bizzat kendileri cihada gitmek ve Filistin’i desteklemek istediklerini dile getirmektedir.

         Bu da Türk halkını güzel bir örnek ve Filistin’i destekleme bayrağını yükselten bir halk hâline getirmektedir. İslam âlemi Türkiye’yi işte böyle görmektedir.

FİLİSTİN HALKININ TÜRKİYE’ YE BAKIŞI NASIL?

         "Daha önce de söylediğim gibi, Türkiye Filistin halkına hiçbir zaman cimrilik yapmadı; hatta bu, yedinci Ekim’den (7 Ekim) çok önce, uzun bir zamandan beri böyle. Türkiye’nin pek çok kurumu var; içeride, Gazze’nin içinde hizmet veren hastaneleri, hayır kurumları mevcut. Tüm bunlar Gazze halkını ve Filistin halkını desteklemek için çalışıyor.

              Bu sebeple Filistin halkı, Türkiye’yi ve Türk kardeşlerini kendileriyle samimi kardeşler olarak görüyor. Türk halkı da Filistinlileri kardeşleri olarak görüyor ve onların bayrağını (davasını) yükseltiyor. Hatta siyasi düzeyde bile, Türkiye Filistin halkının haklarını en çok savunan ülke oldu. Ayrıca Filistin halkının hakları için pek çok konferansa, bildiriye ve uluslararası platforma öncülük eden, ev sahipliği yapan ülke Türkiye’dir.

         Bu yüzden Filistin halkı, Türkiye’yi gerçekten kendilerini destekleyen büyük bir kardeş, hatta bir baba veya büyük bir devlet, büyük bir ağabey gibi görüyor. Türkiye onların menfaatleri için uğraşıyor, onları desteklemek için çalışıyor.

            Bu yüzden biz İstanbul şehrinden söz ederken, ona neredeyse bir Filistin şehri diyoruz. Çünkü dünyada, Filistin meselesi ve Filistin halkının desteklenmesi konulu en çok konferansın, toplantının ve sempozyumun düzenlendiği ilk şehir İstanbul’dur

         Dünya İslam âlimleri Filistin Doğu Türkistan ve Arakanlı Müslümanların davalarına ciddi manada sahip çıkıyorlar mı? Yaşadıkları halklara gerçek bilgiyi ulaştırabiliyorlar mı?

          Aslında, eskiden ve günümüzde âlimler İslam dünyasının tüm meselelerinde var olmuş ve güçlü bir şekilde yer almışlardır. Eskiden beri pek çok beyanlar ve belgeler gelmiştir ki, âlimlerin Müslümanların meselelerine dair fetvalar ve beyanlar yayımladığını göstermektedir. Bunların başında ümmetin merkezi meselesi olan Filistin meselesi gelmektedir.

            Örneğin 1947 yılında Filistin’in taksim kararı alındığında, Ezher-i Şerif başta olmak üzere bir grup âlim bir beyan yayımladı. Bu kararı alan tarafın aslında böyle bir yetkiye sahip olmadığını, bu kararın şer’î açıdan geçersiz ve batıl olduğunu ilan ettiler.

          Bu beyanı Ezher şeyhlerinden Şeyh Mahmud Şeltut, Şeyh Abdülmecid Selim, Şeyh Muhammed Hasenin Mahluf gibi isimler imzaladı. O dönemde Mısırlı Ezherli âlimlerden biri olan Şeyh Muhammed Abdullah Deraz da bu beyana katıldı.

         Bunu daha sonra pek çok misak (belge) ve beyan takip etti. Örneğin geçen yüzyılın 1970’li yıllarında da bir grup âlim, başlarında Şeyh Gazali ve Hindistan ile Pakistan’dan Ebu’l Hasan en-Nedvi’nin bulunduğu âlimler, Filistin’in satılmasının, ondan feragat edilmesinin veya vazgeçilmesinin haram olduğuna dair bir beyan yayımladılar.

            Âlimler sadece Filistin meselesinde değil, Arakan, Türkmenistan ve diğer Müslüman meselelerinde de hazır bulunmuş, bu konularda beyanlar yayımlamışlardır. Ancak gerçekte bu beyanlar, onları himaye edecek, seslerini duyuracak kimselere ihtiyaç duymaktadır.

         Âlimlerin sesi medyatik olarak duyurulmaya, bazı sistemlerin veya hükümetlerin bu meseleleri sahiplenmesine ve öne çıkarmasına muhtaçtır. Ayrıca bu beyanların İslam toplumlarına ulaşarak bir bilinç ve farkındalık hali oluşturmasına ihtiyaç vardır.

        Belki de İslam dünyasındaki âlimlerin son dönemdeki en güncel tavırlarından biri, yaklaşık bir buçuk ay önce yayımlanan "Aksa Tufanı" belgesi olmuştur. Bu belgeyi İslam dünyasından 300’den fazla âlim ve davetçi, ayrıca 35’ten fazla âlimler kurumu ve dini müessese imzalamıştır. Bu belge küçük bir risale (kitapçık) halinde yayımlanmıştır.

         Bu tür meselelerin medyada duyurulması, topluma ulaştırılması ve bazı sistemler veya büyük kurumlar tarafından sahiplenilip desteklenmesi gerekir.

       İslam âlimleri Müslüman toplumların Gazze hakkındaki tepkisini yeterli buluyor mu?
Âlimler şunu görüyor ki toplumlar, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrattan (doğal eğilimden) hareketle, ayrıca bu İslam toplumlarının dine ve İslam’a olan sevgilerinden ve kardeşlerinin üzerindeki haklarını bilmelerinden dolayı kendilerine düşeni yapmakta ve rollerini yerine getirmektedirler.

        Fakat bu Müslüman toplumların, rollerinin ne olduğunu kendilerine tanıtan, onları bilinçlendiren elit/kanaat önderlerine ihtiyacı vardır. Yani ümmet içinde topluca bir akla (ortak akla) ve genel bir bilinç haline ihtiyaç vardır ki bu, toplumlara Gazze meselesi ve genel olarak Filistin meselesi karşısında üzerlerine düşen görevleri açıklasın.

       Bu görevlerden mesela şunları sayabiliriz: Birçok toplum, boykot meselesinde çok hızlı davranmış ve bu boykotun büyük etkileri olmuştur. Yine pek çok toplum meydanlara ve sokaklara inerek bu Siyonist zulmü protesto etmiş, Gazze’deki kardeşlerinin yaşadıklarına destek olmuşlardır.

       Toplumlar ayrıca para, ihtiyaç malzemesi ve diğer yardımları toplamış ve bunları ya doğrudan ulaştırmış ya da çeşitli yollarla göndermişlerdir. Bütün bunları kardeşlerine karşı üzerlerine düşen sorumluluk bilinciyle yapmışlardır.

       Gerçek şu ki toplumlar elinden geleni yapmaktadır ve İslam ümmeti tek bir ümmettir. Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi: “Müminler bir beden gibidir; onlardan bir organ rahatsız olursa bütün beden uykusuz kalır ve ateşlenir.”

     Ancak toplumların yaptığı bu işlerin, belli bir çerçevede ve bilinçli bir şekilde olması gerekir ki bunu da elitler/kanaat önderleri oluşturur, devletler ve sistemler de bu çerçeveyi koruyup geliştirir.

İşin özeti Allah en doğrusunu bilir. Haber Foto: Abdulhamit DUVARCI

Bakmadan Geçme

Malatya Derin Haber - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!
WhatsApp İhbar Hattı
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!