Sahte Dostluklara Ne Gerek Var?
Bir düğünde yahut cenazede kimlerin yanınızda olduğunu hiç saydınız mı?
Gazeteci Kayhan İNCEOĞLU'nun Kaleminden…
Saymayın. Saydığınız gün anlayacaksınız ki yıllardır “dostum” diye selam verdiğiniz nice kişi aslında sadece tanıdık. Belki aynı kahvede çay içmişsinizdir, belki aynı memlekette bir zamanlar aynı sokağı arşınlamışsınızdır. Ama düğününüze gelmezler, cenazenize zaten hiç uğramazlar.
İşte orada bir fark belirir: dostluk ve tanışmışlık arasındaki keskin, ama sıkça göz ardı edilen fark.
Tanışmışlık kolaydır. İki kere yan yana gelmek yeter. Bir kahve iç, bir fotoğraf ver tamam, oldu sana "yakın arkadaş". Modern çağın sosyal medya dostlukları budur işte: Görünür, ama yoklar. Kalabalıklar içinde yalnız bırakan, yorum yapıp yanında olmayan ilişkiler.
Oysa dostluk, zamanla imtihan edilen bir sadakat biçimidir. Benim ustam ve büyüğüm üzerimde emeği olan Gazeteci Remzi Hayta gibi bir dostun olsun gerisi teferruattır. Hiç bir şeyde umurumda olmaz. Allah İşini Rast getirsin.
Dost dediklerin Neşede sevinci, hüzünde yükü paylaşmaktır. Düğünde yanında değilse, cenazede omuz başında değilse biri, neyin dostudur?
Dostluk, yalnızca “birlikte vakit geçirmek” değil; birlikte susabilmek, aynı sessizliği paylaşabilmek, aynı şehrin yörenin havasını içinize çekmektir. Ahde vefa, artık sözlüklerde nostaljik bir terim gibi duruyor. Kimse sözünün, hatıraların, verilen emeklerin arkasında durmuyor. İnsanlar birbirlerini anlık çıkarlarla tartıyor. Menfaati bitenin selamı da bitiyor. Çünkü Günü birlik yaşıyorlar.
Saygı deseniz, artık sadece büyüklerin ağzında kalan bir kelime. O da “bizim zamanımızda” diye başlayan cümlelerin yükü altında ezilmiş. Oysa saygı, sadece yaşa değil, dostluğa, geçmişe, verilen emeğe gösterilmesi gereken bir şeydir.
Bugün birisiyle karşılaşıyoruz. Elini sıkıyor, hal hatır soruyoruz. Üç gün sonra aramazsak, o kişi “soğudu” diyor. Oysa belki dostluk bir günde kurulmaz. Kurulan da bir günde yıkılmaz. Makamlarda gelip geçicidir. Yarın insanların hangi konumda veya yerde olacağını bilemez sadece Allah Bilir.
Malatya’daki birçok insan, "el âlem ne der" korkusuyla yıllardır içi boş dostluklara mahkûm. Selamlar, çıkar ilişkilerine; ziyaretler, menfaat beklentisine; muhabbetler ise dedikoduya dönüşmüş durumda. Bu yalnızca bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir ahlak çöküşü.
Modern dünyada samimiyetin en büyük kaybı, dostluğun ise en büyük yalan olduğu bir dönemde yaşıyoruz. İnsanlar birbirine selam verirken bile hesap yapıyor; tebessümün bile bedeli var. Ne hatır kalmış ne gönül. Hele ki küçük şehirlerde, örneğin Malatya gibi toplumsal bağların güçlü görünmesine rağmen içi boşaltılmış yerlerde, bu sahte dostluklar birer sosyal gelenek haline dönüşmüş durumda.
Aslında sorun ne biliyor musunuz? Biz tanışmışlığı dostluk, nezaketi vefa, tesadüfü kader sanıyoruz. Ve bu yüzden aldanıyoruz. Kendi kurduğumuz hayallerin içinde, hayal kırıklıklarıyla boğuşuyoruz.
HATIR-GÖNÜL: İSTİSMARIN DİĞER ADI MI OLDU?
Anadolu kültüründe hatır-gönül çok kıymetliydi. Birinin hatırına yapılan işler, gönül koymamak için edilen sözler, toplumu bir arada tutan harç gibiydi. Ancak ne yazık ki günümüzde bu da çürüdü. Hatır-gönül ilişkileri, adaletsizliğin kılıfı, liyakatsizliğin bahanesi oldu. İnsanlar, "ayıp olmasın" diye samimiyetsiz ilişkiler sürdürmeye, istemediği dostlukları devam ettirmeye başladı. Böylece hem kendi iç huzurumuzu kaybettik, hem de toplumsal düzeni bozmaya başladık.
SAHTE DOSTLUK NEDİR?
Sahte dostluk, samimiyetin taklidi, menfaatin cilalanmış hâlidir. Gerçek dostluk; iyi günde olduğu kadar kötü günde de yanında olmakken, sahte dostluk yalnızca işine yaradığın sürece seni hatırlayan bir ilişkidir. Günümüzde insanlar, "lazım olur" diye birbirlerini telefon rehberine kaydediyor; “gönül bağı” artık “gereklilik bağına” dönüşmüş durumda.
İNSANOĞLU DEĞİL MİYİZ? NEREDE KALDI MERHAMET, NEREDE KALDI VEFA?
Dostluklar artık bir tür yatırım aracı. Kim daha çok işimize yarayacaksa ona "dost" diyoruz. Halbuki insan, önce insan olmalı. Hatalarıyla, eksikleriyle, samimiyetiyle... "İnsanoğlu değil miyiz?" diye sorarken bile, çoğu zaman cevabımızı kendimiz veriyoruz: Hayır, artık insan gibi davranmıyoruz. Ne empati kaldı, ne anlayış. Karşımızdakini olduğu gibi kabul etmek yerine, ona maske taktırıyor, sonra o maskeye dostluk gösteriyoruz.
Bir tavsiye: Dostluk zor zamanın imtihanıdır. Düğününüze gelmeyene kızmayın. Cenazenize zaten kimseyi çağırmayacaksınız. Ama hayattayken sizi gerçekten gören, duyan, suskunluğunuzu anlayan biri varsa, işte onun adı dosttur.
Bugün burada açık, açık söylemek istiyorum: İyi günde, kötü günde yanında olmayan biri dostun değildir.
Ne kadar eski olursa olsun, ne kadar çok anınız olursa olsun, bu gerçeği görmezden gelmeyin. Birlikte gülmek kolay. Ama asıl dost, birlikte ağlayandır. Herkes seni alkışlarken değil, herkes sırtını döndüğünde de yanında durandır.
Gerisi, tanıdık. Olsa Ne Olur Olmasa Ne olur. Diğerlerinden farkı ne? Bu yazıyı okuyan herkese bir çağrım var: Gerçek olmayan hiçbir ilişkiye mecbur değilsiniz. Dostluk emek ister, sadakat ister, omuz verir. Eğer bunlar yoksa, adına ne koyarsanız koyun, o ilişki sadece vakit kaybıdır.
Yalnız kalmaktan korkmayın. Bir gerçek dost, bin sahte kişiden kıymetlidir.
Bakmadan Geçme





